Hevsel Bahçeleri, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazidir. 2013'te Dünya Mirasları listesine girmesi için UNESCO'ya aday gösterilmiştir.[1]2015'te ise UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edildi.
Dicle Nehri, Hevsel Bahçeleri, Ongözlü veya Mervani Köprüsü ve Kırklar Dağı bir birlerini tamamlayan dörtlü… Dördü de tarih, dördü de birer efsane…Geçit vermeyen Dicle Nehrinin tek geçiş yolu, Arap Şiilerin ordusunun şehre girmesini engellemek için Roma-Bizanslılar tarafından yıktırılan, Mervanilerin onardığı tarihi Ongözlü Köprü, Bağrında kilise ve ziyareti barındıran ve bazılarına göre şeklen gemiye benzediği için Nuhun Gemisi’nin bulunduğu yer olarak da ifade edilen Kırklar Dağı, Cennet Bahçeleri ile özdeşleştirilen Hevsel Bahçeleri ve Kutsal Dicle…Adına türküler, maniler, şiirler dizilen dörtlü… Bazı kaynaklarda asıl adı ‘Efsel Bahçeleri’ olarak da geçen Hevsel Bahçeleri geçtiğimiz yıl UNESCO'ya aday gösterildi.Diyarbakır’ın sebze deposu olarak bilinen tüm şehrin sebze ve meyve ihtiyacını karşılayan Hevsel Bahçeleri kültürel dünyamızda da önemli bir öneme sahiptir, şöyle ki Hevsel Bahçeleri Evliya Çelebi, Şemsedin Sami, Mehmed Uzun ve Yaşar Kemal gibi birçok edebiyatçının eserlerine konu olmuştur. Ayrıca 180’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapması nedeniyle de Doğu’nun Manyas’ı olarak kabul ediliyor. Hepimizin bildiği ‘Suzan Suzi’ türküsünde adı geçen Kırklar Dağı da Hevsel Bahçeleri’nde yer alıyor. İşte o türkünün sözleri de şöyle; Kırklar Dağı'nın düzü Karanlık bastı bizi Kör olasan zalım Suzan Ziyaret çarptı bizi Köprü altı kapkara Ana gel beni ara Saçlarıma kumlar doldu Tarağ getir de tara Gazi köşkü serindir Dicle suyun derindir Ağlama sen garip anam Kadir mevlam karimdir Kırklar Dağı'nın düzü Karanlık bastı bizi Kör olasan zalım Suzan Ziyaret çarptı bizi Hevsel Bahçeleri’nin ismi nereden geliyor? Birçok efsaneye konu olmuş mekânlarından biri olan Esfel Bahçeleri, kimi kaynaklara kutsallık atfedilen, bir muamma olarak önümüzde duran yemyeşillikleriyle şehrin sembollerinden biri olagelmiştir, Şiirde, edebiyatta ve anlatımda Esfel Bahçeleri önemli bir yer edinmiştir.
Dicle’nin asırlardan asırlara çağıldayan sesine şahit olmuş, savaşlara tanıklık etmiş bu mekânda eksik olmayan bahçeler üzerine ses sanatkârlarının söylediği birçok eser vardır, şairlerin dizelerinde saklı olan hatıralar vardır, Kırklar Tepesi ile eşlik eden Esfel, yaşantının ana merkezinde yer alır, hükümdarların avlandığı, sultanların gezindiği, beylerin yaptırdığı konaklardan seyrine doyum olmayan güzelliklere sahiptir, âşıkların maniler düzdüğü, işlemeli mendilleri koyunlarından çıkardığı, hasretin şarkılara, gazellere karıştığı, Mardin Kapı’dan Yeni Kapı’ya kadar Diyarbekir Kalesi’nden insan gönlünü hüzünden, gamdan alıkoyan tabiî güzelliklerin olduğu alandır. Diyarbakir’ da bu bahçelerin kutsallık atfedilen dünyadaki Aden cennetine benzetildiğine işaret eden Musevî ve İsevî kaynaklara dayanan kimi yazarlar, işi o denli ileri götürmekte mahîr ki Hazreti Adem ile Hazreti Havva’nın dünyada ilk buluştukları yer olarak işaret eder, Esfel Bahçeleri’ne. Esfel Bahçelerinin isim kaynağı olarak şöyle bir görüş ileri sürülür: Nusaybin’den İranî güçlerin önünden kaçıp şehre sığınan kırk bin olarak ifade edilen insanın şehre alınmayıp, burada iskâna zorunlu tutulması söz konusudur. Arap dilinde “Esfel”, hor görülen, alçaltılan manadadır. Bundan dolayı buraya yerleştirilen halka “Esfel” denilmiştir. Halkın şehre alınmayışı beraberinde geçimin zorlukları kendilerini ekmeye-biçmeye yöneltmiş ve tarıma endekslenen hayat beraberinde bahçeleri ortaya çıkartmıştır:” Esfel Bahçaları”